Yunanistan,  Yurt dışı

Atina Gezi Rehberi

Bir önceki Atina yazımda Atina’ya nasıl gidilir? Atina’da gezilecek yerler ve Akropolis hakkında bilgi vermiştim. Bu yazımda da Atina’da nerelere gitmeli ve nasıl gezmeli şeklinde ayrıntılı bir Atina gezi rehberi hazırladım.

İlk gün Akropolis’i gezdikten sonra yan tarafında bulunan, özellikle gençliğin arkadaş grubu ve içecekleriyle buluştuğu Akropolis manzaralı Areopagus Tepesi’ne gidiyorum. Burasını Akropolis’ten görüp, hafızaya yazmıştım.

Areopagus Tepesi- Atina / Yunanistan

Biraz da burada selfie çekildikten ve Akropolis’e doyduktan sonra yüksek şehirden aşağı iniyorum. İndikten sonra sola dönünce Plaka’ya çıkıyorsunuz. Plaka’nın şirin sokaklarını turluyorum.

Plaka içinde yer alan neredeyse bin bir çeşit likörü ve renkli şişeleriyle insana göz ve tat ziyafeti çektiren Brettos’u ziyaret ediyorum. Deneyerek Hindistan cevizi likörü satın alıyorum.

Sonra karnım acıkıyor ve gözüme kestirdiğim, Akropolis durağına yakın olan  Οινομαγειρείο (inomagirio)’ya oturuyorum. Porsiyon souvlaki (10 Euro) ve uzo (4 Euro) sipariş ediyorum. Servisteki kişiyle biraz sohbet ediyoruz. Yemek sonrası tatlı ikram ediyorlar. Yemekten sonra iyice yorulduğumu anlıyorum. Hemen yakınımdaki metroya biniyorum ve otelin olduğu Omonia durağında iniyorum. Otele gidip, uykuya çekiliyorum.

2. Gün

Panepistimiou (Üniversite) Meydanı

Uyanıyorum ve hazırlanıp Panepistimiou’ya yani üniversitenin olduğu meydana gidiyorum.

Üniversitenin karşı caddeden fotoğraflarını çektikten sonra kahvaltı olarak Chez Michel Bistro’da bir kahve içiyorum ve bir tost yiyorum. (5,70 Euro) Sonrası için hedef, Panepistimiou’dan bir durak sonra olarak gözüken Sytangma Meydanı oluyor.

Atina’ya gelmeden önce seight seeing (otobüs ile şehir turu) yapmaya karar vermiştim. Bugün onu da yapmak istiyorum.

Atina Seight Seeing Turu

Bu tur için kırmızı, mavi ve sarı olmak üzere 3 çeşit otobüs var. Ben kırmızı olan otobüse Pire için +2 Euro, Atina için 20 Euro olmak üzere toplam 22 Euro ödüyorum. Güzel olan, Türkçe dil seçeneği olması… Sadece 2 Euro farkla, güzel bir liman şehri olan Pire’yi de görebilirsiniz.

Bu turun diğer bir iyi tarafı da gün boyunca hop on, hop of yaparak istediğiniz noktada inip, Atina’yı gönlünüzce gezmeniz… Biletini satın almış olduğunuz renkteki otobüslere gün içinde tekrar tekrar binebiliyor ve inebiliyorsunuz. Böylece rahat ve kolay bir şekilde Atina’yı hatta Pire’yi keşfedebiliyorsunuz. Tabii biletinizi gün boyu saklamayı unutmayın.

Bizim otobüsümüz Akropolis’in orada değişiyor ve Pire otobüsüne aktarma yapıyoruz. Otobüsü değiştirirken yanınıza kulaklığınızı da almayı unutmayın. Orada tekrar kulaklık dağıtılmıyor. Ben kulaklığımı almamıştım, indiğim otobüse aittir diye… Sonra baktım herkes kulaklığıyla gelmiş. Otobüsü süren kişiye söyledim Yunanca, ‘benim kulaklığım yok sizde var mı’? diye… Çıkardı verdi, nerelisin diye sordu. Tabii aksan kendini hemen belli ediyor. Türk’üm dedim. Türk’sün ama Yunanca biliyor ve konuşuyorsun deyip şaşırdı. Güzel dedi. Kulaklığımı aldım ve turuma devam ettim.

Pire’yi de gördükten sonra otobüsle tekrar Atina hattına geçiyorum. Diğer şoför geçerken, Türk kızı ama Yunanca konuşuyor diye söylüyor. Diğeri hemen ilgilendi benimle ve  “neredensin?” diye sordu. “İstanbul’danım” dedim.

Havaalanından ilk geldiğimde bindiğim takside de gideceğim yeri Yunanca söyleyince, Taksici bana sordu: “Nerelisin? diye ben de “Türk’üm” dedim. Taksici: “İstanbul’dan mı?” dedi hemen. Evet, İstanbul’danım dedim. Konuşmaya devam etti. “Benim de  bir evim var deyince “Sanırım Rum’sunuz?” dedim. “Evet” dedi. Ortaköy’de evleri varmış. Babası İstanbul’dan göç eden Rumlardanmış. Daha geçen hafta İstanbul’daymış. “Seviyorum İstanbul’u çok güzel bir şehir.” Dedi. “Evet, öyledir. Ben de seviyorum.” Dedim.

Şehir turuna ve Atina gezi rehberi yazısına devam edelim. 🙂 Otobüsten, Monastiraki Meydanı’nda iniyorum. Acilen bir yorgunluk kahvesine ihtiyacım var.

Monastiraki Meydanı

Kafeler, yakınındaki bit pazarı, alışveriş ve yine meydana yakın olan Agora yolu ve Psiri Caddesi ile oldukça keyifli… Bu yüzden Atina’da kaç gün kalacak olursanız olun Monastiraki Meydanı’na uğramadan kesinlikle Atina’dan ayrılmayın derim.

Otobüsten inince Atina Hard Rock kafeye gidiyorum ve double Yunan/ Türk kahvesi sipariş ediyorum. (2,70 Euro) Bu yorgunluğu ancak double kahve keser…

 

Kahveden sonra Agora yolundan geçiyorum. Agora yolu caddeden parmaklıklarla ayrılmış ancak kolayca içeriyi görebiliyorsunuz. Yanından geçerken hemen Agora’ya da değinelim.

Agora Yolu (Agora Müzesi)

Agora’nın kelime anlamı:  Eski Yunan kentlerinde, yönetim, politika, ticaret işlerinin konuşulması amaçlı halkın toplandığı alanlara verilen isimdir. Forum ve çarşıdır. Eskiden Agora meydanında toplanan halk, şehirle ilgili kararları tartışır ve ortak bir karara varırdı…

Agora’nın içinde Hefestos Tapınağı bulunur. Thisio olarak da adlandırılan bu yapı, Antik Yunanistan’ın en iyi korunmuş tapınaklarından birisidir. Agora’da yer alan diğer yapılar: Attolos Stoası, Tholos ve Agora Bouleuterion’udur.

Agora’nın Açık Olduğu Zamanlar

Pazar ve Pazartesi günleri 08.00-15.00 saatleri arasında açıktır. Antik Agora Müzesi de Pazartesi günleri hariç aynı saatlerde açık olmakla birlikte Pazartesi günleri ise saat 11’de açılmaktadır.

Agora’ya giriş ücreti 4 Euro’dur. Ancak buraya da ücretsiz girilebilen günler vardır bu günler:

  • 6 Mart (Melina Merkouri Günü)
  • 18 Nisan
  • 18 Mayıs
  • 5 Haziran
  • Eylül Ayının Son Hafta Sonu
  • 28 Ekim
  • 1 Kasım ve 31 Mart tarihleri arasında her ayın ilk Pazar günüdür.

Biraz soluklandıktan sonra tekrar kırmızı tur otobüslerine biniyorum ve Akropolis Müzesi’ne gidiyorum.

Akropolis Müzesi

Bu müze, Akropolis’in hemen yakınında bulunuyor. Akropolis Müzesi, Akropolis kazılarından gün yüzüne çıkan eserlerin sergilendiği ve önemli eserlerin bulunduğu bir müze…  Müzenin mimari ise Bernard TSchumi’dir.

Müze her gün sabah 8.00 ve akşam 19.00 saatleri arasında ziyarete açık. Müzeye giriş 5 Euro. Müzenin içi kadar dışı da ilginç,  kazı çalışmaları yeraltında devam ettiği için bu alandaki çalışmaları ziyaretçilerin cam zemin üstünden izleyebilmesi sağlanmış. Kazılar tamamlandığında, bu alan da ziyaretçilere açılacakmış. Zemindeki camlı bölümler ve altında gözüken tarihi eserler insana, “tarihin” içinde yürüyormuş hissi veriyor.

Müzenin içinde genel olarak fotoğraf çekimi yasak. Çekmek istediğinizde, anında sizi uyarıyorlar. Ama müzenin içini size gösterebilmek için ben bir yolunu bulup, yasak da olsa heykellerin fotoğrafını çektim. 🙂

Akropolis Müzesi’nin Kapalı Olduğu Günler

-1 Ocak

– 25 Mart

– 1 Mayıs

-Paskalya Pazar günü

– 25 ve 26 Aralık Noel zamanı…

Akropolis Müzesi’ne Ücretsiz Girilebilen Günler

Yılın belirli günlerinde, bazı zamanlar müzeye ücretsiz girme imkanı bulunmaktadır. Bu günler:

  • 6 Mart (Melina Mercouri Günü)
  • 5 Haziran (Dünya Çevre Günü)
  • 18 Nisan ( Ulusal Anıtlar Günü)
  • Eylül Ayının son hafta sonu (Avrupa Tarihi Miras Günü)

Akropolis Müzesi Ulaşım Bilgileri

Müzenin hemen yakınında Akropolis metro istasyonu bulunuyor. Bu açıdan müzeye ulaşım oldukça rahat… Ayrıca seight seeing tur otobüsleri aracılığıyla hop on, hop of yaparak da müzeye ulaşılabilir.

Müzeyi gezdikten sonra Plaka’ya gidiyorum kendime hediyelik eşyalar bakıyorum. Bir yerden likör bardağı alıyorum ve oradaki esnaf ile Yunanca konuşuyorum. Biraz Yunanistan, biraz Türkiye hakkında konuştuktan sonra bardağımı alıp çıkıyorum.

Yine başka bir hediyelik eşya dükkanına giriyorum. Burada güzel şekilli bir uzo şişesi, küçük bardaklar, bir zeytin ağacı yaprağı motifli taç, magnetler, Yunanistan yazan ve üzerinde Atina resmi olan bir seyahat not defteri alıyorum. Türk olduğumu öğrenen dükkan sahibi benimle, politika ve Türkiye’de yaşam üzerine sohbet ediyor. Hatıra eşya işini hallettikten sonra çok yoruluyor ve acıkıyorum. Canım feci şekilde pita gyros istiyor. Porsiyon souvlaki çok var da bana ekmek arası lazım. 🙂

Bir restoranın önünden geçerken orada çalışan bir bey beni durduruyor ve  “Ya sas” diyor. Ben de  ona Ya sas diyerek karşılık veriyorum. Bana: “Yunan mısın?” diyor. “Yok, Türk’üm.” diyorum. Bana Türkçe olarak “hoş geldin” diyor. Gülümsüyorum ve “hoş bulduk” diyorum. Beni yakalamışken, 3-5 kelime ile bırakmaya hiç niyeti yok gibi gözüküyor. Bana: “Türkçe olarak menümüz var nasıl denilir sizin dilinizde?” diye soruyor. Defterine yazıyorum. Anlaşılan, işine aşık insanlardan biri var karşımda… Kocaman bir defteri var. Defterin içinde hemen hemen her dilde: “Merhaba, hoş geldiniz, …”Menümüz var…” gibi kelimeler yazıyor. Anlaşılan tüm müşterilerine kendi dilinde hoş geldiniz demek istiyor. Çok da iyi yapıyor. Ayaküstü konuşurken bana diyor ki: “Siz Türkler, müşteri olarak restorana geldiğinizde konuşuyorsunuz ama yoldan geçerken konuşmak istediğimde hiç konuşmuyorsunuz neden? Yolda birçok insanla karşılaşıyorum ve buradan geçerken konuşmaya çalışıyorum ama ilk kez sen durup konuştun.” diyor.

Düşünüyorum ve ona hak veriyorum. Sanırım Türkler yurt dışına gittiği zaman koruma kalkanlarını çıkarıyorlar ve temkinli oluyorlar. Bun da elbette Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur gibi deyişlerin de etkisi vardır.

Bence yolculukların en güzel hallerinden birisi de, insanların yollarının ve yaşamlarının bir şekilde kesişmesidir. 10 veya 20 dakika bile olsa yaşamlar kesişip, insanların yaşamına dokunabiliyorsunuz o sohbetlerle… Bu yüzden gittiğim ülkelerde, elimden geldiğince kendimi kapatmamaya çalışıyorum iletişime… Şimdiye kadar da Türk olduğum için gittiğim hiçbir ülkede bir olumsuzluk yaşamadım. Kendisiyle ayaküstü 30 dakika kadar sohbet ettikten sonra karnım iyice acıkıyor. Tanıştığımıza memnun oldum. İyi akşamlar deyip, yoluma devam ediyorum.

Plaka’dan Monastiraki’ye tekrar gidiyorum. Thanasis Taverna’da caciki soslu gyros pita yiyorum. (Yunancası: Gyros pita me to caciki) Ve yanında da Plumari uzo içiyorum. Bu güzel yemek, Atina ve uzo eşliğinde yorgunluğum tatlı ve keyifli bir yorgunluğa dönüşüyor. Yemekten sonra biraz da eğlenceye bakmak istiyorum. Yemek, uzo ile birlikte 4,5 Euro tutuyor. Hiçbir şey değil!

Bazı gezi blog sayfalarından okuduğum kadarıyla Gazi bölgesi, eğlence için iyi gözüküyor. Gazi bölgesi Monastiraki Meydanı’na da yakın…

Gazi Bölgesi

Gazi’ye gitmek için Monastiraki Meydanı’nda bulunan metroda Agia Marina’yı takip edip, bir durak sonrası olan Keramikos’ta inebilirsiniz. Ancak burası için blog sayfalarında çok eğlenceli gibi yorumlar görsem de belki de sonbahar mevsimi olduğu için birçok bar ya da club kapalı ya da sessiz gibi geldi bana… Bu bölgede barların yoğun olduğu bölge Thissio’dur.

Nispeten daha canlı yerler arıyorum oturmak ve bir şeyler içmek için… Soho’da bir küçük şişe kırmızı şarap içiyorum. (5,5 Euro) Gördüğüm kadarıyla Gazi’deki bar ve clubların ziyaretçileri ağırlıklı olarak 18-25 yaş arası… Bu yaş grubundaysanız ve arkadaşlarınızla müzik dinleyip bir şeyler içmek isterseniz Gazi sizin için iyi bir seçim olabilir. Oradan da Tramp bara geçiyorum. Biraz oturuyorum ve saat 12.00’yi geçiyor. Gezmek ve yürümek de insanı oldukça yoruyor. Ama en tatlı yorgunluk, gezi ve tatil yorgunluğu benim için… 🙂

Artık iyice yorulduğum ve gece olduğu için taksiyle otele dönüyorum.

  1. Gün

Her Pazar günü saat 11.00’ e kadar Syntagma Parlemento binası önünde etekli ve ucu ponponlu pabuçlarıyla, Yunan askerlerinin nöbet devir değişimi, resmi bir tören havasında gerçekleşiyor. Bugün de Pazar ama erken kalkacak gücü kendimde bulamıyorum. Neyse ki seeight seeing turunda, otobüste seyir halindeyken uzaktan bu görüntüyü yakalayıp, videoya çekmiştim.

Tekrar Psiri Caddesi’ne gidiyorum. Orada bir kafede, tost ve kahve ile kahvaltı yapıyorum. Psiri caddesi Agora manzaralı, güzel kafelerin olduğu keyifli bir cadde… Pazar günü hava güzel olduğu için de gayet kalabalık… Bana, buranın yaş ortalaması biraz yüksek geldi.

Kahvaltı faslından sonra Athens Flea Market yani Bit Pazarını geziyorum.

Athens Flea Market (Bit Pazarı)

Monastiraki meydanına çok yakın olan bu market, aslında bizim deyimimizle bit pazarı gibi… Pazarda sıfır ya da 2. el ürünler bulmak mümkün… Dükkanlarda hediyelik eşyalardan, kıyafete, biblolara, ev malzemelerine, ayakkabı ve çantalara kadar birçok şeyi bulmak mümkün… Pazar günü, burası da oldukça kalabalık oluyor. İmkanınız varsa burayı, Pazar gününden önce gezmenizi tavsiye ederim.

Buradan sonra diğer caddeleri gezmeye devam ediyorum. Syntagma Meydanı’nı biraz daha detaylı geziyorum.

Syntagma Meydanı

Syntagma Meydanı Hükümet Binası- Atina Gezi Rehberi

Syntagma’nın Yunancası Anayasa demek. Yani meydanın ismi Anayasa oluyor. Burası merkez konumunda; havalimanından toplu taşıma ile geldiğinizde veya havalimanına toplu taşıma ile giderken yolunuz yine buradan geçiyor. Syntagma’da hükümet binası bulunuyor. Hükümet binasının önünde, beyaz etekli geleneksel Yunan askerleri de nöbet tutuyor. Ayrıca binanın tam karşısında büyük bir park bulunuyor. Parkın müdavimleri çocuklar kadar etrafı seyretmek isteyen büyüklerden de oluşuyor.

Parkta dolaşırken Yunan sokak sanatçısı geleneksel şarkılar söyleyerek para kazanmak için uğraşıyor. Parkta kostüm giymiş fotoğraf çektirerek para kazanmaya çalışanlar da mevcut…

Ermou Caddesi

Bu caddeye, istiklal Caddesi’nin Atina versiyonu da denebilir. Yürümek, alışveriş yapmak ve kafelerinde bir şeyler içmek için Atinalıların ziyaret ettiği bir cadde… Ermou Caddesi’nin sonuna kadar yürüdüğünüzde, Syntagma Meydanı’na çıkıyorsunuz.

Kolonaki Meydanı

İstanbul’un Nişantaşı gibi büyük ve pahalı mağazaların olduğu, nispeten sosyetik mekanı… 🙂

Exarcheia Bölgesi

Burası, şehrin en asi bölgesi… Exarchia, Ljubljana’daki Metalkova bölgesi gibi… Burada farklı, alternatif kafe ve bar seçenekleri var. Bu bölgede bolca duvar yazısı ve resimleri var. Graffitilerin yoğun olduğu bu bölge de bizden de bir şeyler var.

Şehrin anarşik bir havası var. Bu da atmosferini farklı ve özgün kılıyor. Bazı kişiler biraz çekinse de, korkulacak bir şey yok. Sadece atmosferi biraz farklı…

Polis tarafından kurşunla öldürülen 15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos’un anısının duvar resmiyle yaşatıldığı resmin yakınında aynı Alexandros gibi Gezi protestoları sırasında bakkala ekmek almaya giderken yine polis kurşunu sonucunda vurulan, 14 yaşındaki Berkin Elvan’ın da resmi var.

Atina Exarcheia Bölgesi ve Berkin Elvan Resmi…

Yazıyı yazarken bir de baktım bugün, Berkin’in ölüm yıl dönümü… Berkin Elvan’ın ölüm yıl dönümü olduğu için onu bu fotoğrafla anmak istedim.

Berkin’in anısı Türkiye’de olduğu gibi Atina’da da yaşatılıyor. Bu duyarlı hareketleri için Yunanları canı gönülden alkışlıyor ve tebrik ediyorum. Bizden sizden demeden, din, dil ve ırk gözetmeden adalet ve hakkı gözettikleri için… Çünkü insan olmak bunu gerektirir. Bu vesileyle Yunanlı Alexandros Grigoropoulos’u da rahmetle anıyorum…

Bu hüzünlü havadan çıkıyorum ve Atina Gezi rehberine devam ediyorum.

Atina Gece Hayatı

Gördüğüm ve bana söylendiği kadarıyla Atina gece hayatı Selanik’e göre biraz daha sakin… Gazi Thissio sokağı, barların ve clubların olduğu yer…

Bouzikia için yani canlı Yunan müzikleri ve sirtaki yapmak için Plaka ve Monastiraki bölgeleri uygun…

Plaka Mnissikleous sokağında güzel beyaz evler arasında bulunan merdivenlere oturup, bir şeyler içip sohbet edebilirsiniz.

Plaka Taverna (Restoran) ve Bouzikia Önerileri

  • Electra Palace Restoran
  • Daphne’s.
  • 2mazi
  • Platanos Taverna
  • Stamatopoulos Taverna: Bu tavernayı Ares Athens Otel’de kaldığım, resepsiyonda çalışan Aristotales önermişti. Hem geleneksel Yunan yemekleri yiyip, hem sirtaki yapmak isterseniz ya da sadece izlemek için burası iyi bir seçenek…

Bara gitmek isteyenler, Psiri bölgesini de tercih edebilir. Eğer rembetiko sevenlerdenseniz, Rembetiko Istoria sizin için güzel bir seçenek olacaktır.

Atina Halkına Dair Gözlemlerim

Atina esnafı çok sıcak kanlı olmakla birlikte, Atina halkı biraz İstanbul insanı gibi mesafeli… Ancak yol ya da adres sorduğunuz zaman her zamanki gibi yardımsever bir şekilde sorunuzu cevaplıyorlar.

İstanbul’a Dönüş Vakti…

Meydanları son bir kez dolaştıktan sonra gitme vakti geliyor. Tekrar taksi ile Syntagma meydanına gidiyorum ve geldiğim otobüs ile geri dönüyorum.

Tadı damağımda kalan ve yetmeyen bir Atina gezisinden sonra, ilk fırsatta tekrar gelmek üzere Atina ile vedalaşıyorum.

Figen Karaaslan Seyyahça © Mart 2017

Kendim için modern bir Seyyah Kadın gezgin diyebilirim. Yaşamın, bir yol ve yolculuk olduğuna inanıyorum. Seyahat etmeyi, insanı içsel yolculuklara taşıdığını düşündüğüm için seviyorum. Bu sebeple de, fırsat buldukça, bir seyyah gibi geziyorum ve yolculuk yapıyorum. Yaşamın, paylaştıkça zenginleştiğine ve anlamlandığına inandığım için de; gördüklerimi ve yaşadıklarımı Seyyahça’da yazarak, paylaşıyorum. Yaşam yolunda yolculuk ederken; 2014 yılında, Yaşamı Kullanma Kılavuzu isimli bir kitap yazdım ve yayınlattım. Mersin Üniversitesi Seyahat İşletmeciliği ve Yakın Doğu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık mezunuyum. 10 yıldan fazla reklam-metin yazarlığı, editörlük ve içerik editörlüğü yaptığım profesyonel meslek hayatıma; editörlük, kurumsal iletişim ve dijital pazarlama ile devam ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.