Bir Sagrada Familia Hikayesi…
Bu yazımda size Sagrada Familia’dan bahsedeceğim. Sagrada Familia’ya nasıl gittim ve Sagrada Familia hikayesini yazacağım.
Barcelona’daki 2. Günüm
Gecenin mi desem sabahın mı desem; 03.00’üne kadar saat alarmı gibi sürekli yakınımdaki kilisenin çalan çanları arasında, defalarca uyanarak sabahı ediyorum Barselona’da…
İşin kötüsü, saat 03.00 civarında susan çanlar, yine saat 07.00 gibi çalmaya başlıyor. Onlar artık alışkın oldukları için pek uyanmıyorlardır belki ama bana bu çanlar, adeta saat alarmı gibi geliyor.
Uyandıktan sonra kahvaltı olarak La Rambla’daki Capuccino isimli kafede Panini Queso peynirli sıcak sandviç yiyip, kahvemi içiyorum.
2014 Kasım ayında sandviç 3,90 Euro, sütlü filtre kahve ise 1.90 Euro idi. Sonra şehri gezmek için son hazırlıklarımı yapıyorum. Barcelona’daki 2. günümde aklımda yine Reial Meydanı var. Sabah buraya tekrar uğrayıp, Barcelona’da olduğumu iliklerime kadar hissetmek istiyorum. Meydana tekrar uğrayıp, biraz kaldıktan sonra Barselona’daki en sevdiğim köşeyle tekrar gelmek üzere vedalaşıp, yola koyuluyorum. 🙂
Şehrin sokaklarında yürürken karşıma Santa Maria del Mar Kilisesi çıkıyor. Barselona sokaklarında dolaşırken aniden karşınıza çıkan kilise, ihtişamıyla da göz dolduruyor. Kilisenin tarihine gelince;
Santa Maria del Mar
Santa Maria del Mar 14. yüzyıldan kalma, gotik bir kilise… Bu Gotik kilisenin, La Ribera’nın sakinleri tarafından yapıldığı bilinmektedir. Santa Maria del Mar’ın, 15. ve 18. yüzyıllardan kalma olan renkli camları ünlüdür.
Ribera’nın sokaklarından ulaşılan kilisenin iç kısmı, dışının aksine daha aydınlık ve ferahtır. Bazilika tarzında inşa edilmiş olan kilisenin, üç adet koridoru bulunmaktadır. 1939 yılındaki yangın sebebiyle, gotik kilisede bulunan figürlerin büyük bir bölümü kaybolmuştur. Bu yangında zarar gören en önemli eserler, barok tarzındaki Deodat Casanoves ve Salvador Gurri’nin eserleri olmuş.
Kiliseyi ardımda bıraktıktan sonraki ilk hedefim, adeta Barselona’nın simgesi haline gelmiş olan Sagrada Familia’yı görmek oluyor. Sagrada Familia’ya, nereden ve nasıl gitsem diye düşünüyorum. Önce otobüs yoluyla gitmeyi aklımdan geçiriyorum. Durakta bekleyen birkaç kişiye, hangi otobüse bineceğimi soruyorum. Aydınlatıcı bir cevap alamayınca, bu kez şansımı metrodan yana kullanmaya karar veriyorum. Metroya iniyorum ve nereden bilet alacağımı anlamaya çalışırken, kulağıma bildiğim dilden cümleler çalınıyor. Türk kokusu alıyorum ve hemen oraya doğru yöneliyorum. 🙂 Merhaba diyorum ve kiliseye gidip gitmediklerini soruyorum. Gittiklerini söylediklerinde; onlara, nasıl gidebileceğimi soruyorum. Yakın olduğunu ve 20 dakikalık bir sürede geze geze gidebileceğimi, kendilerinin de öyle yaptığını söylüyorlar. Teşekkür edip, yola koyuluyorum.
Tarif edilen yönde 20 dakika yürüdükten sonra ortada kiliseyi göremeyince, tekrar yolu soruyorum. Yaklaşık 30-35 dakika sokaklarda kaybola kaybola yürüdükten sonra kilise gözüküyor. Bu deneyimden sonra, yurdum insanının aklına uymanın, her zaman iyi bir fikir olmadığına kanaat getiriyorum. Yirmi dakika denilen yolun, neredeyse 40 dakika çıkmasından başka bir sürpriz daha beni bekliyormuş orada meğer… Sagrada Familia’yı görmek isteyen tek kişi ben değilmişim elbette… Benimle birlikte, yaklaşık 100 kişi daha var sırada! Sanki dersiniz o gün halk günüymüş de, ücretsiz giriş varmış gibi kalabalıktı kilise girişi…
Bu kadar yorgunluğun üzerine bir de ayakta uzun süre bekleyemem deyip, bir yerlerde oturup bir şeyler yemeye ve biraz dinlenmeye karar veriyorum. Henüz denememiş olduğum ünlü İspanyol lezzetlerinden biri olan Paella yemeye karar veriyorum.
Kilisenin çaprazında yer alan SANWICHERIA PIL Y PAL’a giriyorum. Deniz mahsullü bir paella sipariş ediyorum ve tam karşımdaki Sagrada Familia manzarasını seyrederek, yemeğimi yiyorum. Paella 10 Euro. İçecek için de 2-3 Euro ödüyorum. (Kasım 2014)
Ben yemeğimi yerken, kilisenin çanı çalıyor. Gece boyunca bana saat alarmı gibi gelen çanlar, bu sefer bir müzik ritmiyle çalıyor sanki…
Yemeğimi yiyorum, biraz dinleniyorum ve kendimi tekrar kalabalığın arasına atarak, sıramı bekliyorum. Yaklaşık yarım saatlik bir zamandan sonra nihayet sıra bana geliyor ve içeri giriyorum. Evet, hep fotoğraflarını gördüğüm ve bir gün gidip görmek istediğim Sagrada Familia’dayım! Bu anı ölümsüzleştirmek için bol bol fotoğraf çekiyorum.
Gelelim kiliseye dair detaylara:
Sagrada Familia
Barselona şehrinin, adeta simgesi olan kilisedir. Gaudi’nin en ünlü, görsel ve tasarımsal zekâ ürünü eseridir.
Bu kilisenin inşa edildiği alan üzerinde 1882 yılında F. Del Villar’ın başladığı Neogotik bir proje yapılıyordu. Villar’ın ani ölümü üzerine proje yarım kalınca, 1883 yılında Gaudi çalışmaya başlamıştır ve hayatını bu kilisenin inşasına adamıştır.
Gaudi, kiliseye, kendini öylesine adamıştır ki çalışma ve uyuma alanlarını da buraya taşımıştır. Ünlü mimar, 1926’da bir trafik kazası geçirmiş ve üç gün sonra bilinci kapalı bir şekilde 74 yaşında vefat etmiştir. Gaudi yaşamını yitirmiş olsa da, kilisedeki çalışmalar devam etmiştir. 1936 yılında Gaudi’nin notları ve tasarımları İspanya Sivil Savaşı sırasında yakılınca çalışmalara ara verilmiştir. 1952 yılında projeye yeniden başlanmıştır. Daha önceki çizim ve tasarımlar doğrultusunda yapılan bu çalışmalar ile 1954 – 1956 arasında Sagrada Familia’nın ön yüzü ve batı kısmında bulunan dört kulenin inşası bitirilmiştir.
Günümüzde inşası bitmiş kısımlar ve projenin yapım süreçlerini gösteren küçük bir müze ziyarete açıktır. Yapı içerisinde bulunan kuleler ise çıkılabilir durumdadır ve buradan şehrin manzarası harikadır.
Barselona’nın en ünlü ve en çok ziyaret edilen yerlerinden biri olan Sagrada Familia tamamlanmamış olsa bile UNESCO dünya tarih mirası listesindedir. Özellikle dış mimarisi çok güzeldir. Gaudi’nin en önemli eseri Sagrada Familia’dır. Kilisenin uzunluğu nerdeyse etraftaki tepelerin yüksekliğine eşittir. Kilisenin özellikle yüksekliği ve iç kısmı etkileyicidir. Bir doğasever olan Gaudi bunu, Sagrada Familia içerisinde de göstermiştir. 360 derece ile tüm kilise duvarını kaplayan camlar, doğa figürleri ile bezelidir.
Sagrada Familia Ziyaret Saatleri ve Giriş Ücretleri
Kilise; Ekim-Mart ayları arasında 09.00-18.00
Nisan-Eylül ayları arasında ise 09.00-20.00 saatleri arasında ziyarete açık.
Müze giriş fiyatı, Kasım 2014 yılında 14 Euro idi.
Artık çok yorulduğum için dönüşte metroyu kullanmaya karar veriyorum. Metroyu kullanacaklar için sırası gelmişken kısa bir bilgi vereyim. “Sagrada Familia” metro durağı, kilisenin hemen yanında bulunuyor. Larambla civarından Sagrada Familia’ya gitmek için Line 2’ye biniyorsunuz. La Rambla ise 3 numaralı hatta bulunuyor.
Kaldığım yere dönüyor, akşama enerji depolamak için bir iki saat kestiriyorum ve bir duş alıp giyinerek, leziz İspanyol tapaslarını keşfe çıkıyorum. Yine La Rambla üzerinde olan Puratapa’ya gidiyorum.
Baharatlı patates (Patates braves) 3Euro. Benim gibi hiç acı yemeyen biri için yedikçe biraz acılaşıyor ama leziz 😉 Kısaca, acı soslu patates diyebiliriz kendisine…
Diğer seçimim Pa de vidre oluyor (Domatesli ekmekler) 5 Euro. Üstüne de Katalan tatlısı olan Crema Catalana’yı tadıyorum. Muhallebinin benzeri bir tatlı… Bir tatlı sever olarak elbette tadını beğendim. 😉
Tatlıyla, Barselona’da bugünü de tatlı tatlı bitiriyorum. 🙂
Figen Karaaslan © Seyyahça Mayıs 2015
2 Yorum
Ruhi AYDOĞDU
Otelin ismi ve fiyat ne kadar. Yazı resimler ve bilgiler çok güzel. Teşekkürler
Ruhi AYDOĞDU
Figen Karaaslan
Teşekkür ederim Ruhi Bey.
Barselona gezim boyunca, Hostal Europa’da tek kişilik odada kaldım.
Zamanımı daha çok dışarıda geçireceğim için kalacağım yerin temiz ve merkezi olması benim için yeterliydi.
Konfor pek aramadım.