Ljubljana’nın En Özgür Yeri Metalkova
Akşam, Ljubljana’nın en özgür ve özerk bölgesi Metalkova gezimiz öncesinde yemek yemek istiyoruz.
Ljubljana’da Yemek
Aslında Slovenya’da, İtalyan yemeği yemeye pek niyetimiz yok. Sokakların ismi zor geldiğinden midir nedir, yerleri de bulamıyoruz. Lokal bir restoran bulma umuduyla, yürüyerek keşfe çıkmaya karar veriyoruz.
Ljubljana’ya, İtalya yakın olduğu için buraya, bayağı İtalyan turist geliyor. Şehirde de İtalyan mutfağı hakim…
En sonunda, gözümüze hoş gelen ve İtalyanların ağırlıklı olarak tercih ettiği Julia’da karar kılıyoruz. Mekanın iç dizaynı, oldukça hoş gözüküyor. Oldukça popüler bir mekan olduğu, boş bir masa bulabilmek için on dakika ayakta beklememizden de anlaşılıyor. Biz beklerken, birkaç kişi de yer olmadığı için geri dönmek zorunda kalıyor.
Garsona, yerel yemekleri soruyoruz. Burada, hem yerel hem de İtalyan yemekleri mevcut…
Sonunda, kırmızı şarap sosunda marine edilmiş soslu dana biftek ve yöresel içecekler eşliğinde akşam yemeğimizi yiyoruz.
Yemeğin üzerine, Ljubljana’nın yerel tatlısı Gibanica’yı denemeden mekandan ayrılmıyorum. Tatlının içinde haşhaş var. Tadı fena değildi ama benim damak tadıma çok da hitap ettiğini söyleyemem.
Yemekten sonra üçlü köprünün olduğu kısımları dolaşıyoruz ve merak ettiğimiz Metalkova’yı, akşam ışıklarında görmeye karar veriyoruz. Akşam hava epey serinlemiş ve sokaklar da tenhalaşmış.
Işıklar arasında Metalkova değişik gözüküyor. Ancak duvarlardaki resimler ve detaylar için buraya, kesinlikle gündüz de gelmemiz gerektiğini anlıyoruz.
Ljubljana’da Gece Hayatı
Bugün, Cumartesi ve biraz eğlence iyi olur diye düşünüyoruz. Bir yerlere gidip, müzik dinlemek istiyoruz. Görüldüğü kadarıyla şehrin en canlı kısmı, köprünün etrafı ve onun paralel sokağı… Burada kafeler ve restoranlar var.
Müzik dinlemek ve Ljubljana eğlencesini görebilmek için diğer seyahat bloglarından aldığımız bilgilerle Zoo ve Circus’a gitmeye karar veriyoruz. Taksiciye, o bölgeye gitmek istediğimizi söylüyoruz ve bizi kaça götüreceğini soruyoruz. 15 Euro diyor. O an kabul ediyoruz ama sonradan anlayacağız hata yaptığımızı…
Önce Zoo’ya gidiyoruz. Saat 23.40 olmasına rağmen, içerisi oldukça boş gözüküyor. Buranın müzikleri, oldukça farklıydı. Elektro, trans ve chill out karışımı bir müzik tarzı vardı. İçecekler ucuz… Votka ve biranın, plastik bardaktaki fiyatı 3 Euro idi… Mekan, 20-30 dakika içinde biraz daha doluyor ama mekanın yaş ortalaması 17-23 arasında… 🙂
Bir de Circus’u görelim diyoruz. Çünkü her ikisi de birbirine yakın. Burada girişte bizden, 8 Euro istiyorlar kişi başı… Buradaki müzikler, biraz daha popüler… Ancak yine de mekan boş gözüküyor. Zaten mekan boş, bir de üstüne neden 8 Euro istiyorlar anlamıyorum. 🙂 Girişi bedava yapın da bari mekan dolsun. İçecekten kazanın. 🙂 Geri çıkıyoruz ve tekrar, Zoo’ya gidiyoruz.
Zoo’da biraz durduktan sonra, şehir merkezine dönmeye karar veriyoruz. Yolun kenarında bekleyen taksiciye soruyoruz, kaç lira tutar diye… 3,5-4 Euro tutar dediğinde şok oluyoruz çünkü öteki taksicinin bizi bayağı bir kazıkladığını anlamış oluyoruz. Biz kazıklandık, siz kazıklanmayın diye söylüyorum. Yüksek fiyatlar veren taksicilerle, pazarlık yapın. 🙂
Köprünün civarındaki yerlere bakıyoruz ancak saat 01.30 olmasına rağmen sandalyelerin çoğu, masa üzerine ters çevrilmeye başlanmış. Bahar gelmediği için şehir, çok canlanmamış anlaşılan…
Hareketi ve eğlenceyi seviyorsanız, Ljublajana pek de iyi bir seçim olmayacaktır. Kafa dinlemek ve huzur bulmak için iyi bir destinasyon burası…
Soğuğun da etkisiyle yorulduğumuzu hissediyoruz ve hostelimize dönüp, uyumaya karar veriyoruz.
2. Gün (Pazar)
Sabah kalkıyoruz ve hostelde, evde hazırlanmış olan sandviçlerimizi neskafe eşliğinde yiyerek kahvaltı ediyoruz. Kahvaltı sonrasında eşyalarımızı toplayıp, hostelde emanete bırakıyoruz. İlk hedefimiz, gündüz gözüyle Metalkova’yı görmek.
Metalkova
Metalkova esasen, Yugoslovya ordusunun Slovenya merkez kışlası olup, bir grup asi Sloven genç tarafından bu alan, 1993 yılında ele geçirilmiş ve yeniden şekillenmiş özerk bir bölgedir.
Burası çok farklı bir alan… Bir sokak sanatı, bireysel performans, özgürlük, serzeniş ve bir başkaldırış noktası, hayatı duvar resimleriyle ve metal objelerle tekrar ve özgürce yorumlama bölgesi…
Metalkova, küçük bir alana kurulmuş. Alan küçük ama buradaki objelere, tek tek ve dikkatle bakmak gerekiyor bütünü kaçırmamak için.
Neden? Derseniz, aklıma gelen ve duruma uygun olan ilk sözcük şu olur. Çünkü: “Şeytan, ayrıntılarda gizlidir.” 🙂
Desenlerin ve renkli objelerin içinde, bazı detaylar gözden kaçabiliyor. Metalkova’da bol bol fotoğraf çekiyoruz.
Öyle muzip simgeler ve noktalar var ki! Bunların hiçbirini atlamadan, oradaki malzemelerle fotoğraf için konseptler oluşturup, adeta çocukça oynuyoruz ve eğlenerek vakit geçiriyoruz.
Metalkova’da bu fotoğrafları çekerken, oldukça eğleniyoruz. 🙂 Metalkova’ya veda edip, şehir merkezine doğru yürüyoruz. Soğuğa rağmen, güzel binaları fotoğraflıyoruz.
Bayağı bir dolaşıp, fotoğraf çektikten sonra iyice üşüyünce bir yerlere oturmaya ve sıcak bir şeyler içmeye karar veriyoruz.
Ama şehirden ayrılmadan önce “sevilen”, ismi sevgiden geçen bir şehirdeysek, bu şehrin içinden romantik bir nehir geçiyorsa ve üzerinde de bir de köprü varsa, bizim buraya sevgi kilidi takmadan ayrılmamız haksızlık olur.
Yanımızda kilit yok, hediyelik eşya satan bir dükkândan hem magnet hem de kilit alıyoruz.
Bu ritüelden önce Lolita’ya gidip, tatlı eşliğinde kahvelerimizi içiyoruz ve kilidin üzerini yazıyoruz. Burası oldukça şirin ve güzel dizayn edilmiş bir yer. Ayrıca Lolita’nın tatlıları da çok güzel…
Bu olayı, inandığım için değil de sadece eğlenmek için ve Ljubljana Köprüsü’nde asılı bir kilidim olsun diye yaptığım için üzerine başkasının ismini yazmıyorum. 🙂 Kilidi boş boş, yazısız bırakmak da olmaz. İsim yazmak yerine, eğlence olsun diye kilidin üzerine bulunduğum ülkenin dili Slovence de olmak üzere, beş dilde aşk yazıyorum.
- Slovence: Ljubze
- Türkçe: Aşk
- İngilizce: Love
- Yunanca: Αγάπη
- İtalyanca: Amore
İsim olarak da en sonunda, Grek alfabesiyle kendi ismimi yazdım. Ne demişler, kilide inanma ama kilitsiz de kalma… Ben de böyle diyorum. 🙂
Kilitlerimizi astıktan ve bu anı, fotoğraflarla ölümsüzleştirdikten sonra eşyalarımızı alarak, İstanbul’a dönüş için havalimanına doğru yola çıkıyoruz. Gitmeden önce Gülser Abla ile vedalaşıyoruz. Bir gün önceden shuttle servisine ismimizi yazdırmıştık. Şimdi, yola çıkma vakti!
Shuttle servisi zamanında gelir mi acaba diye düşünürken, 10 dakika önce yola çıktığımızda, bizi alacak minibüsün gelmiş olduğunu görüyoruz. Böylece, bir kez daha Avrupa şehrinde olduğumuzu anlıyoruz. Diğer yolcuları beklerken, yolda bir süre duraklıyoruz. Bu duraklamayı fırsat bilip, şoförümüzden mola için izin isteyip tekrar fotoğraf çekilmeye koyuluyoruz.
Havalimanına geliyoruz. Havalimanında da fotoğraf çekilmeden, ayrılmak olmaz. 🙂
Pasaport kontrolünden sonra Duty Free’ye giriyoruz ve bakıyoruz, ne var ne yok diye…
Böylece bir yolculuğun daha sonuna gelmiş oluyorum. Sever miyim, sevmez miyim bilmeden geldiğim bu küçük şehir, bir süredir ruhumun ihtiyaç duyduğu sakinliğe ve huzura öyle güzel karşılık verdi ki! Biraz da bu sebeple, Ljubljana’yı çok sevdim.
Vaktimiz sınırlı olduğu için güzel Bled Gölü’ne bu seferlik gidemedim. Bir kere de, bu güzel göl için daha iyi havalarda tekrar gelmeye karar verdim.
Ljubljana Halkına Dair Gözlemlerim
Güler yüzlü ve mesafeli duruşuyla, oldukça Avrupalı olan halkını sevdim. Soru sorduğunuz zaman yardımcı oluyorlar.
Ljubljana Yalnız Gezen Bir Kadın İçin Güvenli mi?
Şehir, yalnız gezen kadınlar için oldukça güvenli bir şehirdir. Tüm gezgin kadınlara, gönül rahatlığıyla gelin ve gezin derim.
Slovenya Mutfağı
Havalimanına, Slovenya mutfağının tatlarına dair resimli fotoğraflar koymuşlar. Bu, kesinlikle çok iyi fikir… İşte! Resimlerle, Slovenya mutfağı…
Figen Karaaslan Seyyahça © Mayıs 2016