Orta Çağ’dan Günümüze Gezginler
Bu yazıda, Orta Çağ’dan günümüze gezginler hakkında yazdım. Gezginleri yollara düşüren en büyük dürtülerden ikisi, merak ve keşfetme arzusudur. Bu merak ve keşif arzusu, Orta Çağ’dan itibaren gezginleri yollara düşürmüş, yeni ülkeler hatta kıtalar keşfettirmiş ve bu seyyahların, tarihin sayfalarına damgalarını vurmasını sağlamıştır. Tabii o zamanki teknoloji ve ulaşım şartları, günümüzde olduğu gibi gelişmiş değildi. Gezmek ve keşfetmek, o zamanlar daha zor hatta hayati tehlikesi olan bir maceraydı. Bu sebeple Orta Çağ’dan beri gezginler oldukça cesur ve gözü kara bir şekilde yolculuğa çıkmışlardır.
Ünlü Orta Çağ Gezginleri
1) Marco Polo
1271 yılında babası ve amcası ile birlikte Venedik’ten yola çıkıp; İpek Yolu’nu izleyerek, Çin’e ulaştı. Moğolistan’da, Kubilay Han’a danışmanlık yaptı. Ünlü gezginin bu uzun yolculuğu, 14 yıl sürdü.
1611 yılında İstanbul’da doğan dünyaca ünlü gezgin, hayatının 50 yılına yakın bir zamanını yollarda geçirdi. Bu süre içinde Orta Avrupa, Balkanlar, Anadolu, Kafkasya, Kırım, Arabistan ve Mısır’ı dolaştı. Daha sonra yazdığı “Seyahatname”, önemli bir tarihsel coğrafya ve kültür atlası niteliğini taşıdı, birçok gezgine yol gösterdi ve ışık tuttu.
3) El Hasani El- İdrisi
Faslı bir seyyah olan El Hasani El- İdrisi, Kuzey Afrika’yı, İspanya’yı ve Avrupa’yı karış karış gezdi. Daha sonra yolu, Anadolu’ya düştü. Krallık görevlisi olarak bazı keşif gezilerine çıktı. Tüm bu geziler ve keşifler sonucunda gümüş bir tabaka üzerine, 70 bölümlük bir dünya haritası çizdi.
4) Kristof Kolomb
İspanyol bayraklı üç gemi ile 1492 yılında dünya denizlerine açıldı. Bu yolculuğu sırasında önce Bahama Adaları’na vardı. Daha sonraki seferlerde Jamaika, Honduras, Trinidad ve Küba’ya vardı.
Gittiği yerleri ve yeni keşiflerini, hep Hindistan sandı. Yeni bir kıta keşfettiğini öğrenemeden bu dünyadan göçtü gitti.
5) Giovanni Del Carpini
Papa’nın elçisi olarak Moğolistan’a giden 60 yaşındaki gezgin Orta Asya, Baykal Gölü ve Aral Denizi civarına ayak basan ilk Avrupalı unvanını kazandı. İtalyan gezgin tüm bu gezilerini, ‘Tatarların Kitabı’nda yazdı.
6) İbni Battuta
Tanca’da doğan İbni Battuta, 1325 yılında hacı olmak için Mekke’ye gitti. Ortaçağ’ın bu ünlü Arap gezgini, ‘hiçbir yoldan iki kez geçmeme’ kararını vererek, olabildiğince çok ve farklı yeri gezmeye çalıştı. Bu kararının sonucunda, 30 yılda tam 120 bin kilometre yol kat etti. Arabistan’a, Afrika’ya, Hindistan’a, Kırım’a, İstanbul’a, Orta Asya’ya, Maldivler’e ve Çin’e gitti. Gezi anılarını ‘Rıhle’ isimli bir eserde topladı.
7) Vasco De Gama
Vasco De Gama, bir kaşifin oğluydu ve babasının yolunu takip etti. 1497’de Portekiz’den yola çıkıp, Ümit Burnu’nu dolaşarak Hindistan’a doğru yola koyuldu. 1498 yılında Kalküta kentine vardı. Bu zorlu yolculuk, onu dünya gezginleri arasına soktu.
8) Hernan Cortes
1519 yılında yola çıkan İspanyol komutan Cortes’in amacı, Meksika’daki Aztek İmparatorluğu’nu ele geçirmekti. Cortes, 1521 yılında kanlı bir şekilde bu isteğine ulaştı. Böylece adını, tarih sayfalarına iyisiyle ve kötüsüyle yazdırmış oldu.
9) Amerigo Vespucci
Amerigo, 1499 ve 1502 yılları arasında Güney Amerika sahillerine iki sefer düzenledi. Bu toprakların, Asya değil de yeni bir kıta olduğunu anladı. Buraları ilk keşfeden, Vespucci olmamasına rağmen bu yeni kıtaya onun adı verildi.
10) Macellan
1519 yılında Arjantin’in en güney ucundaki Tierra del Fuego’yu, Güney Amerika’dan ayıran boğazı keşfetti. Bu keşfiyle boğaza, onun ismi verildi.
11) Francis Xavier
Katolik bir misyoner olan F. Xavier, Doğu’da Hıristiyanlığı yaymak için 1542’de Roma’dan yola çıktı, Hindistan’a ve Doğu Hint Adaları’na gitti. Xavier, Japonya’ya ayak basan ilk Avrupalı oldu.
12) Sir Francıs Drake
İngiliz denizci, 1577-1580 yılları arasında yaptığı seferler ile dünyanın etrafını dolaşan ilk kaptan unvanını kazandı.
13) Willem Barentsz
Kuzey Kutbu’na yapılan yolculukların öncüsü olan Barentsz, 1595’te Spitzberg Adası’nı keşfetti. 1596’da yaptırdığı ve buzda gidebilen gemisi sayesinde, kimsenin gidemediği yerlere kadar giderek, adını tarihe yazdırdı.
14) Abel Janszoon Tasman
Hollandalı kâşif, 1642-1643 yılları arasında yaptığı yolculuklarda; Tazmanya, Yeni Zelanda ve Fiji’yi keşfetti.
15) Charles Darwin
1831 ve 1836 yılları arasında, dünyanın en uzun süren bilimsel gezisini yaptı. Galapagos Adaları’na ve Güney Amerika’ya yaptığı yolculuklar ile Evrim Teorisi’nin temellerini attı.
16) Kaptan James Cook
1768 yılında ilk gezisinden başlayarak, 1779’da çıktığı üçüncü seferindeki ölümüne kadar olan süreçte, neredeyse bütün dünyayı dolaştı. Güney Georgia, Havai ve Yeni Kaledonya adalarını keşfetti. Gezilerinde, Bering Boğazı’na kadar ulaştı.
17) Heinrich Barth
Alman gezgin, 1847-1855 yılları arasında, yaklaşık 16 bin kilometre yol kat etti. Bu süre içinde Büyük Sahra, Nijer, Timbuktu, Çad Gölü ve Libya’yı gezdi. Yazdığı beş ciltlik ‘Kuzey ve Orta Afrika’da Geziler ve Keşifler’ adlı kitabı, günümüzde de gezginler için önemli kaynaklardan biridir.
18) David Livingstone
1849 yılında yola çıkan İskoçyalı din adamı, Afrika’nın birçok bölgesini gezdi. Başta Viktorya Şelaleri ve Malawi Gölü olmak üzere birçok bölgeyi keşfetti.
19) Sir Richard Burton
Etnolog, jeolog ve aynı zamanda asker olan Burton, 25 adet dil biliyordu. Nil Nehri’nin kaynağı olan Tanganyika Gölü’nü keşfetti. 1001 Gece Masalları ile Kama Sutra kitaplarını da İngiliz diline tercüme etti.
20) Henry Morton Stanley
Afrika’ya, hemşerisi Livingstone’u aramak için giden gazeteci Stanley, Viktorya Gölü’nün Nil Nehri’nin kaynağı olduğunu keşfetti. Kendi yaptığı 12 metrelik bir kayıkla, Lualaba Nehri’nden Kongo’ya doğru yola çıktı. Bu zorlu yolculuk, 999 gün boyunca sürdü. Stanley, bu yolculukla yetinmeyerek, 1888 yılında aynı yolculuğu bir kez daha yaptı.
21) Kichen ve Nain Singh
İngiliz hükümeti tarafından Himalaya Bölgesi’nin haritasının çıkarılması ile görevlendirilen bu iki bilgin, tüm bölgeyi adımlarını sayarak ölçtüler. 1865 ve 1872 yılları arasında tamamlanan bu çalışma sonunda; Güney Çin, Nepal, Hindistan, Taklamakan Çölü ve Kaşgar bölgesi gibi geniş bir alanın detaylı haritası yapılmış oldu.
Orta Çağ ve Modern Çağ Gezginlerinin Ortak Tutkusu
Tarihin içinde yer alan Orta Çağ’dan beri gezginler, günümüz gezginleri gibi bu gezileri kaleme almışlar ve tarihin arşivine, teknolojinin yettiği kadarıyla kaydetmişler, günümüz gezginlerine ilham ve gezme hevesi vermişlerdir.
Biz modern çağ seyyahları, teknolojinin nimetlerinden faydalanarak uçaklarla daha kısa sürede ve daha az zahmetle, bir ülkeden bir ülkeye ve bir kıtadan bir kıtaya geçme lüksüne sahibiz.
O zamanlardan bu zamana değişmeyen tek şey, dünyaya duyulan merak ve keşif arzusu oldu. Biz de, kalem kağıt ile birlikte kendi seyahat notlarımızı dijital ortamdaki blog sayfalarımız aracılığıyla tarihe kaydediyor, diğer gezginler ile paylaşıyor, geleceğin gezginlerine yol göstermeyi ve ilham vermeyi amaçlıyoruz.
Bu yazıyı yazmak aslında uzun zamandır aklımdaydı. Ancak kısmet bugüneymiş. 🙂
Geçtiğimiz yaz yaptığım Samos Adası ziyaretim nedeniyle gittiğim İzmir’de, tesadüfen gördüğüm Arkas Sanat Merkezi’ndeki 19. yüzyıl “Anadolu Seyahatleri” sergisi, bu konuyla ilgili yazma isteğimi daha da güçlendirdi.
Arkas Sanat Merkezi 19. Yüzyıl Anadolu Seyahatleri Sergisi
2016 yılında gerçekleştirdiğim İzmir gezisinde, Alsancak’ta dolaşırken gördüğüm bu sergiyi gezdim. Eskiden beri sevilen, övülen ve gözde bir şehir olan İstanbul ile ilgili yazıları İzmir’de görmek beni mutlu etti.
Çoğu İzmirli, İstanbul’u sevmediğini söylese de; İstanbul’un güzelliği ve tarihteki önemi tartışmasız bir gerçektir. 🙂 Ünlü yazarlar ve seyyahlar tarafından yazılmış, sergideki İstanbul’a dair yazıları görünce; İstanbul’da doğan ve yaşayan biri olarak elbette gurur duydum. Yazıların fotoğraflarını çektim ve Seyyahça’da paylaşmaya karar verdim.
İstanbul’un Yedi Tepesi Yolların Kavşağında
Gustave Flaubert’ten Pierre Loti’ye…
Oryantalizm hareketinin etkisiyle Batılı pek çok yazar ve ressam, Doğu’ya seyahat etmeye ve Doğu’ya dair izlenimlerini yazmaya başladı. Fransız yazarlarını etkileyen şehirler arasında, Konstantinapolis’i (İstanbul) ve onun yedi tepesini sayabiliriz.
Alphonse de Lamartine ise şöyle yazıyordu:
“ Eğer dünyaya bir kez bakacaksın deseler, İstanbul’a bakardım.”
Gustave Flaubert 1850 yılında, İstanbul’dan Louis Bouilhet’e yazdığı mektuplarından birinde şöyle demiştir:
“… Öncelikle dün sabah geldiğim İstanbul’dan bugün bir şey söylemeyeceğim sadece Fourier’nin, İstanbul’un ileride dünyanın başkenti olacağı görüşünden çok etkilendim. Gerçekten de insanları açısından muazzam…”
Başka bir Fransız yazar olan Gérard de Nerval’i de büyülemiştir İstanbul…
Pier Loti de, Aziyade (1879) ve devamında Doğudaki Hayalet (1892) isimli kitaplarında İstanbul’un kendisine olan etkilerini yansıtır. Pier Loti, yaşamı boyunca birçok kez İstanbul’un, en sevdiği şehir olduğunu ve kıyas kabul etmediğini söyler.
“Sultan Ahmet Camii, gümüş renkli gemi direklerine benzeyen altı minaresinin ortasındaki kubbesini şişkinleştiriyor. Aya Sofya Bizans kubbesini, beyaz ve pembe taşların yatay çizgiler oluşturduğu kalın payandalar üzerinde yükselirken, yanında da dört minare bulunuyor. Üzerinde, bir buhar bulutu misali beyaz güvercinlerin dolandığı Bayezid Camisi, Yeni Cami, içi boş devasa bir sütun olan ve sütun başlığında, ufkun her noktasındaki yangınları gözetleyen daimi bir münzevinin yaşadığı Seraskeriye Kulesi, Arap zarafetiyle Süleymaniye, çelik bir miğfere benzeyen kubbesi, akla hayale sığmayan incelikte mavi, sedef, opal renklerin zemininde ışık huzmesinden çizgiler, yavan bir gerçeklikten ziyade Fata Morgana seraplarına aitmiş bir gibi görünen bir tablo oluştururlar.
Altın Boynuz ’un (Haliç) gümüş renkli suyu, ihtişamını titrek aynasına yansıtır ve gösterinin büyüsüne katar. Çapalı gemiler, kuşkanadı gibi açık olan yelkenlerini toplayan Türk tekneleri, koyu renkleri ve donanım malzemesinin teşkil ettiği çizgili karartılarıyla, Konstaninus’un ve II. Mehmed’in şehrinin, bu buharlı atmosferin arasından rüya gibi renklerle tasarlanması için gerekli çerçeveyi oluşturuyorlar.”
Théophile Gautier, Constantinople 1853
Bu yazılar; şairlerin ve yazarların, aynı zamanda bir seyyah olduğunu da bizlere gösteriyor.
Figen Karaaslan Seyyahça © Nisan 2017