Romantizmin Başkenti Paris!
Paris’e giderseniz; bu geziden, hafızalarınızdan silinmeyecek birçok anıyla dönersiniz. Paris’te güzel bahçeler, parklar içinde gezerken tarihi bir binaya ya da güzel bir heykele rastlamanız an meselesi. Güneş ışıklarının içinizi ısıttığı bir günde gezinirken, çimlere şöyle bir uzanıp; gözlerinizi kapayın ve geçmişe bir yolculuk yapın. Ardından gözlerinizi açtığınızda, etraftaki binalara göz gezdirdiğinizde bir de görürsünüz ki, hala geçmiştesiniz.
Bu şehirdeki sokaklar ve caddeler oldukça geniş. Şehrin alt yapısı 1800’lü yılların sonlarında tamamlanmış. III. Napoleon zamanında şehrin imarı ve şehir planlaması, Baron Haussmann’ a yaklaşık 20 yılda yaptırılmış. Napoleon, halk arasındaki popülerliğini arttırmak ve bir bulvarın köşesinden bakıldığında; ara sokakların da görülerek, denetlenebilmesi için kenti birbirinin aynı olan bulvarlar ağıyla donatmış. Geniş sokak ve caddelerin, o zamanlara ait ulaşım taslağı beni gerçekten imrendirdi.
Paris’te evler küçük ve pahalı, evlerin balkonu ise doğal olarak Fransız balkonu şeklinde. Buradaki birçok yapının iç ve dış mimarisi çok etkileyici. Mağazaların vitrinleriyse; her biri kendine has dekore edilip, ürünler özgün tasarımlarıyla müşterilere sunulmuş.
Turistik bir kent olmasından mıdır yoksa Fransızların tuvalet alışkanlıkları yüzünden midir bilinmez, Paris’e bol bol ücretsiz olarak kullanılan portatif tuvaletler konulmuş. Paris’te ne yazık ki sokağa tuvalet yapmak yasak değil; ne yazık ki diyorum çünkü tarihi bir binanın bahçesinde hayran hayran gezinirken, bu gezinizde keskin kokular da size eşlik edebiliyor.
Gezilecek yerler
Paris, 3-4 gün içinde gezilebilecek bir şehir değil ama daha fazlası da insanı yorabilir gibi geliyor bana. Büyük müzelerin, bir günde ve etraflıca gezilmesi zor…
Paris’in en güzel parkı denilen Luxembourg Park, gerçekten çok hoş.
Biz, bebeğimizle birlikte ancak Eiffel kulesinin 2. katına çıkabildik. Oradan bile manzara gerçekten muhteşemdi. Bir de çıkabilmek için uzun kuyrukları beklemeseniz her şey daha da keyifli olacak…
Seine Nehri turu, Saint Germain Kilisesi ve Disneyland turu tavsiye edilen turlardan. La vale outlet centerda 100’e yakın ünlü markanın mağazası var ve şehir merkezine 45 dakika mesafede. Fiyatları önceden biliyorsanız, outlet centera gittiğinizde, kozmetik alırken duty free mağazalarıyla kıyaslayarak nereyi tercih edeceğinize karar verebilirsiniz.
Paris’te gece hayatında ayrı bir önemi olan, Moulin Rouge’da yapılan ünlü şova gitmek istiyorsanız, çok önceden bilet alıp gitmelisiniz. Aksi halde, bilet bulmanız mümkün değil. Bunun dışında, Lido Gösteri Merkezi’nde izleyebileceğiniz güzel bir kabare de mevcut. Her iki kabarenin fiyatı için yaklaşık 100 € ayırmanız gerekiyor.
Size, gezmeden gelmemenizi önerebileceğim bir yer de opera binası. Gerçekten güzel bir tarihi bina, şayet opera seviyorsanız bu sanatın sadece bu binada hakkıyla icra edilebileceğini düşünebilirsiniz.
Notre Dam Katedrali ise yine görülmesi gereken yerlerden birisi… Binanın içi büyüleyici atmosferiyle; ilahi dünyayı insana yaşatan, kutsal bir mekân… Binanın dışına yapılan heykeller ise cennet ve cehennem olgusunu insana aynı anda düşündürüyor.
Şehirde, çeşitli yerlerde gördüğümüz Jane Dark heykelleriyse bana bu genç kızın kahramanlık dolu ama sonu hazin biten hikâyesini tekrar hatırlattı. Geçmişte yargılanarak idam edilen bir insanın, günümüzde kahraman bir azize ilan edilmesi o kişiyi daha da unutulmaz kılıyor.
Ressamlar Tepesi ve orada yaşadığımız küçük sürpriz
Dümdüz sayılabilecek bu harika şehirdeki Ressamlar Tepesi’ne, bebek arabasıyla tırmandık. Karakalemle resmimizi çizmeyi öneren ressamlardan biri, bizi Türkçe konuşarak cezbederek bebeğin resmini 20 € ya çizmeyi kabul etti. Çizim sırasındaysa Türkçe şarkılar söyleyerek bebeğimizi oyaladı. Biz bu duruma şaşırıp da merakımızı yenemeyince bize, yaşamış olduğu kısa Türkiye macerasını anlattı. Yaşı bir hayli ilerlemiş olan bu ressam beyefendi 1960’larda bir- iki sene kadar İstanbul- Şişli’de yaşamış. Öğrenci olarak geldiği İstanbul’da bir Türk kızına âşık olmuş. Bu aşk yazık ki uzun sürmemiş ve ülkesine dönmüş.
Hikâyesi gerçek midir bilinmez ama ben Fransız delikanlısının, güzel bir Türk kızına âşık oluşunu konu alan romantik bir filmi çoktan zihnime, o anlatırken kaydettim. Ressamlar Tepesi’nde güzel bir kilise ile güzel kafeler var. Kafede yemeğinizi yerken, bir müzisyenin elinden çıkan güzel melodileriyle ruhsal olarak da beslenebilirsiniz. Bu tepeye akşam gitmenizi öneririm. Tepenin ışıl ışıl bir sokağında gezerken bazen kendinizi Türkiye’nin batı sahillerindeymişsiniz gibi hissediyorsunuz.
Yiyecek ve içecek
Güzel caddeler ve sokaklar her yaştan insanla dolu. Çok sayıdaki kafenin kaldırımlarına konulan masa ve sandalyeler ile harika bir atmosfere oturduğunuz yerden tanık olabiliyorsunuz.
Paris’te yeme-içme biraz pahalı. Su bile bazı yerlerde 4-5 €’ya kadar çıkabiliyor. Neyse ki musluk suyu içiliyor ve kafelerde ücretsiz musluk suyu siparişi verebiliyorsunuz.
Restoran ve kafelerde gelen hesaba % 15 servis bedeli de dahil edildiği için bahşiş vermenize gerek kalmıyor. Tabi siz, ben çok memnun kaldım ve biraz daha bahşiş vereceğim derseniz o başka…
Yemeklere gelince; gittiğiniz kafelerde genelde menüler birbirine benziyor. Menülerin ana yemekleri: Ördek, domuz eti, kuzu eti, antrikot, tavuk ve somon. Et ve tavuk siparişi verirken bir iki küçük ama önemli noktaya dikkat etmek gerekiyor. Mesela domuz eti tercih etmiyorsanız, etin ne eti olduğunu özellikle sormanız, eti ve tavuğu kemikli istemiyorsanız bunu özellikle belirtmeniz, eti iyi pişmiş seviyorsanız özellikle vurgulamanız gerekiyor. Bu ayrıntılar genel olarak yurt dışında aklımızda tutmaya çalıştığımız küçük ama bizim için önemli ayrıntılardandı.
Salata soslarını ve deniz ürünleri salatalarını çok beğendik. Ekmekleri, sufleleri, tartları da güzel… Paris mutfağında, dondurmalı meyveler ve dondurmalı tatlılar da yaygın tatlılardan. Macaron dükkânlarının fazla olması ve vitrinlerdeki rengârenk sunumları dikkat çekici. Bu konuda usta oldukları her hallerinden belli oluyor.
Sosyal yapı ve insanlar
Paris insanı giyimine oldukça özen gösteriyor. İnsanların, özellikle ayakkabılarını çok beğendim. Biz, Paris’e sonbahar başında gittik. O mevsim de bile önü açık, bileğe doğru çizme şeklini alan hoş ayakkabıları bir hayli gördük.
Paris’i gezerken yaşanan tek sıkıntı, kaldırımlarda yürürken solumak zorunda kaldığınız sigara dumanı. Bu şehirde sigara içenlerin sayısı hiç de az değil. Fakat biz bebek arabasıyla geçerken, sigara içenler şöyle bir toparlanıp bebeğe dumanın gitmesini önlemek için bir iki hamle yapıyor hemen. Sigara içmelerine rağmen bu konuda, büyük duyarlılık göstermeleri güzel…
Paris’in insanlarına dair, güzel izlenimlerim oldu diyebilirim. İngilizce bildikleri halde konuşmuyorlar düşüncesine ben pek katılmıyorum. Bazı kafelerde, yemekler hakkında bize bilgi vermek için ellerinden geleni yaptılar. Bu çabalarına rağmen insanların, pek de İngilizce bildikleri söylenemez.
Müze görevlileriyse, bebek arabasını görür görmez hemen asansörün yerini tarif edip, bize yardımcı oldular. Paris insanı kibar ve medeni, yayaya yol vermeye özen gösteriyor. Bebek arabasının gitmekte zorlandığı yerlerde; kadın- erkek demeden birçok insan, hemen el atıyorlar yardım etmek için. Mesela Louvre Müzesi’nde sonu gelmeyecek gibi görünen bir merdivenin başındayken, en alt merdivenden beni gören bir genç kızın koşarak yanıma gelmesi ve arabaya hamle yapmasına çok şaşırdım doğrusu.
Bayanlara, bebeklere karşı gösterdikleri sevecen ve yardımsever yaklaşım beni, hayalini kurduğum bir medeniyet seviyesiyle karşılaştırdı.
Paris insanı da bizim gibi bebekleri seviyor: Eğlenmeye ve oyuna dünden razı bebeğimizi, değişik seslerle eğlendirmesini bildiler her zaman.
Önemli notlar
Biraz da tur rehberimizin bize güvenlikle ilgili yaptığı uyarıları size aktarayım: Paris’te yüzük olayı denen bir olay var, biz rastlamadık ama bilinmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. Özellikle roman vatandaşların bir oyunuymuş bu. Yabancı olduğunu anladıkları kişilere yaklaşıp; yere eğilip kalkarak, “bu sizden düştü.” diyip; size bir yüzük uzatıyorlarmış, eğer siz ilgilenirseniz de, sizden yüzüğün parasını istiyorlarmış. Böyle bir durumla karşılaşırsanız hiç oralı olmadan, önünüze dönüp gitmeniz tavsiye ediliyor.
Paris’teki hırsızlık olayları da Avrupa’daki ekonomik krizle birlikte artış göstermiş. Bunlar duyduklarımız ancak, akşamleyin bile ben, eşim ve bebeğimiz rahatça gezdik, metroda dahil herhangi bir yerde böyle bir sorun yaşamadık.
Geçmişle, şimdinin aynı düzlemde birbirine geçtiği; tarihle modernizmin birleştiği, hayaller ve romantizmin başkenti Paris sizi bekliyor.
Funda Bilgin Seyyahça © Haziran 2012