TRT Radyosu Gecenin İçinden Programının Konuğuydum
9 Ekim 2014 tarihinde TRT İstanbul Radyosu Sütüdyo Bir- Gecenin İçinden programına, Yaşamı Kullanma Kılavuzu kitabım ile konuk oldum. Radyo programında yaşama, yeni çıkan Yaşamı Kullanma Kılavuzu isimli kitabıma ve yaşam yolunda yolculuğa dair önemli konularda, keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Yaklaşık yarım saat süren keyifli söyleşimizi dinlemek isterseniz bağlantıya tıklayabilirsiniz.
Bu programı dinlemek yerine okusam daha iyi olurdu diyebilirsiniz diye programın ses kayıtlarını deşifre ettim (Yazıya geçirdim) İşim de editörlük olduğu için yıllardır deşifre yapıyorum. Konuşmaları yazıya aktarıp, biraz yazı diline derledim.
Bu güzel sohbet ve davet için TRT İstanbul Radyosu Gecenin İçinden Programı ekibine çok teşekkür ederek metni de sizinle paylaşıyorum.
TRT Radyosu Yaşamı Kullanma Kılavuzu Kitap Söyleşisi
TRT İstanbul Radyosu söyleşinin ses kayıtlarını dinleyerek, bunları yazıya dökmek biraz zahmetli olsa da benim için yazarken, ne kadar keyifli bir söyleşi gerçekleştirmiş olduğumuzu tekrar görmüş oldum.
Sunucu: Yaşamın türlü düğümlerini açmak için yol gösteren bir kitap Yaşamı Kullanma Kılavuzu… Yaşam bir oyun alanı… Galibini arayan bir oyun değil de, sahnede sergilenen bir oyun belki… Metni olmayan, doğaçlama… Kaybolmaya yazgılı oyuncularız biz de… Yolunu el yordamıyla bulan, sessiz çığlıklarla yardım çağıran…
Peki ya elimizde bir kılavuz olsaydı? Adımlarımıza ışık tutan, kilitli kapıları açan, önümüze dikilen duvarları aşmamıza yardımcı olan bir kılavuz… Yazar Figen Karaaslan, zaman zaman hepimizin hayalini kurduğu bu kılavuzu kaleme almış ve ortaya Yaşamı Kullanma Kılavuzu isimli kitap çıkmış.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz kitaba geçmeden önce?
Figen Karaaslan (F.K.): İstanbul’da doğdum ve İzmir’de büyüdüm. Çocukluk yaşlarından itibaren kitap okumak ve yazı yazmak benim için önemli oldu. Ailem de, okumam konusunda beni çok destekledi. Yılbaşlarında her zaman bir oyuncağın yanında bir de kitap olurdu. Bu, gerçekten de beni okumaya ve yazmaya yönlendirdi. Okumadan yazmak, bence mümkün değil…
Sunucu: Onlar da türedi şimdi… Okumadan yazanlar da çok…
F.K: Evet var ama insanlara, içi dolu bir şeyler verebilmek için bir temelinizin olması gerektiğini düşünüyorum.
Sunucu: Geçen bir arkadaşım anlattı. Dergilere aylık ortalama 7 bin öykü ve şiir geliyormuş. Ama o dergiler 7 bin satmıyor.
F.K: Şimdi günümüzde, biraz internet ve sosyal medya yazarlığı gibi bir durum da var. Her tür bilginin özetini internette bulmak mümkün… Çok fazla derine inmeden, aradığınız her şeyi internet ortamında bulabiliyorsunuz. Her şeyden biraz var. Biraz oradan, biraz buradan ortaya karışık durumu olabiliyor.
Sunucu: Evet. Size dönelim Figen Karaaslan. Yaşamı Kullanma Kılavuzu isimli bir kitap yayınladınız. Hayırlı uğurlu olsun. Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
F.K: Genel olarak, hayatı anlamaya ve çözmeye çalışan birisi oldum hep… Yani hayatta ne, neden oluyor? Bunları anlamaya çalıştım. Bu farkındalıkla hareket etmeye gayret ettim. Çok okumaya ve yazmaya başladım.
İndigo Dergisi’nde kişisel gelişim ve farkındalık yazıları yazmaya başladım. Yazılarıma gelen sorulardan ve yorumlardan gördüğüm kadarıyla insanlar belirli konularda, yaşamın içinde bocalayabiliyor. İnsana çocukluğundan itibaren, dışarıdan dayatılan o kadar çok şey var ki! Biz büyürken, bunların pek farkında olamıyoruz. Biz bu bilgi karmaşası ve bize dayatılanlar içinde bazen yolumuzu şaşırabiliyoruz.
“Yaşamımda olan ne? Ve “Ben ne istiyorum?” Yaşam içinde bu yol ayrımlarına eninde sonunda geliyor insan… Biraz kendi deneyimlerimden, biraz çevremdeki insanların yaşama dair soru işaretlerinden ve dergide yazdıklarıma gelen geri dönüşlerden yola çıkarak, elimden geldiğince böyle bir kitap yazayım diye düşündüm.
Deneyimlediğim ve yaşadığım kadarıyla; okuduklarımı ve düşüncelerimi birleştirerek, Yaşamı Kullanma Kılavuzu’nu yazdım.
Sunucu: İsmi çok iddialı! İsmini nasıl koydunuz?
F.K: Daha önceden reklam yazarlığı da yaptım. O zamanlar slogan ve isim bulma konusunda dikkat çeken işler yaptım, işimin doğası gereği… Biraz bunun etkisi oldu.
Bir de düşündüm ki, her şeyin bir kılavuzu var. Yaşam çok önemli bir şey Ama yaşamın bir kılavuzu yok. Yaşamda tek bir prototip olmasa bile buna yakın bir şeyin eksikliği ya da ihtiyacı var diye düşündüm.
Yaşamda bazı şeyleri yaşarken, sıkça böyle bir kılavuzun olmasını düşünüyordum ve kendi kendime diyordum ki “böyle bir yaşam kılavuzu olsa, bazı şeyleri yaşarken kafamız karıştıkça bu kitaba bakabilsek. Acaba benzer bir durumda, böyle bir kitapta ne yazılmış okusak, ne güzel olurdu! Ben kendi adıma böyle bir ihtiyaç hissettim ve tam olarak böyle bir kitap yoksa, neden ben yazmayayım dedim. Bu boşluğu doldurmaya niyet ve gayret ettim.
Sunucu: Peki, tepkiler nasıl oldu?
F.K: Tepkiler oldukça güzel… Yeni bir kitap… Temmuz 2014 yılında çıktı. Biraz yaz rehaveti de oldu sanırım. Yeni yeni geri dönüşler almaya başladım. Kitabı okuyan kişiler, bana çok güzel yorumlar yapıyor. Okuyan herkes şimdiye kadar beğendi. Memnunum ve mutluyum bu açıdan… Çabama değdiğini düşünüyorum.
Sunucu: Bu kitabı yazarken, yararlandığınız kaynaklar ve alanlar nelerdir? Kaynaklar derken, kitap olarak değil de daha çok alanlar nelerdir?
F.K: Kişisel gelişim, felsefe ve psikoloji alanlarından faydalandım.
Sunucu: Kitabı ne kadar sürede yazdınız?
F.K: Araştırmam ve yazmam yaklaşık 2,5 yıl sürdü.
Sunucu: O 2,5 yıl! Epey sürmüş.
F.K: Evet çünkü bu süre içinde araştırdım, deneyimledim ve gözlemledim. Bazı zamanlar, bu kitap bitmez diye düşündüğüm de oldu. Çoğunlukla: “Şunu da eklemeliyim, buna da değinmeliyim.” diye düşündüm. Çünkü yaşam çok geniş ve birçok şeyi de kapsıyor. Bu yüzden bir noktadan sonra artık son noktayı koymalıyım dedim. Kitap artık çıkmalı!
Sunucu: Kitabın konu başlıklarına bakıyorum. Kitabın ismini taşıyan konu başlığı dışında diğer 14 konu kitabın konusunu ve içeriğini oluşturuyor.
Yaşamı Kullanma Kılavuzu Bölümleri
- Yaşamı Kullanma Kılavuzu
- Bilgi ve Bilgelik Kılavuzu
- Egoyu Tanıma ve Yönetme Kılavuzu
- Kurban Rolünü Oynayanlar İçin Kılavuzluk
- Korkulardan Sevgiye Yükseliş Kılavuzluğu
- Aşk Kılavuzu
- Enerjinizi Yüksek Tutma Kılavuzu
- Kelimeleri Kullanma Kılavuzu
- Yaşam Yolunda Yolculuk Kılavuzu
- Değişim Kılavuzu
- Başarı Kılavuzu
- Zararlı Düşünce Kalıplarından Kurtulma Kılavuzu
- Evrensel Ruhsal Yasalar Kılavuzu
- Stresi Tanıma ve Yönetme Kılavuzu
- İlişkiler Kılavuzu
Bunları nasıl kategorize ettiniz?
F.K: Dediğim gibi yaşam, birçok konuyu kapsıyor. Konuları ve başlıkları seçmek durumundaydım. İnsanların yaşamlarında en çok önem verdiği konuların: ilişkiler, yaşadığımız zamanda ve dünyada stresin olduğunu gözlemledim. Stres, yaşam kalitemizi de düşüren bir faktör… Stresi yönetemediğiniz zaman, yaşam kalitenizi ciddi oranda düşürüyor. Bu açıdan bu konunun da önemli olduğunu düşündüm. Bununla ilgili kitap olarak çok da kaynak bulamadım. Öyleyse, bu konuyu da kitaba dahil etmeliyim diye düşündüm.
Sunucu: Kurban Rolünü Oynayanlar isimli bir konu başlığı var. Bu ne demek?
F.K: Gördüğüm kadarıyla birçok kişinin, farklı farklı sorunları olabiliyor. Ancak bazı şeyleri sorun haline, biz kendimiz de getiriyor olabiliriz. Bazı şeyler açık bir şekilde önümüzde durduğu halde, biz onları görmezlikten geliyor ve sorunu daha da büyütüyor olabiliriz. Ya da kendi sorumluluğumuzu bile üzerimize almak istemiyoruz bazen…
İnsan psikolojisi genelde, sorunlu durumların sebebini dışarıda aramaya daha meyillidir. Öğrencilerin çoğuna sorsanız, ben kötü not aldım demek yerine öğretmen düşük verdi der ya… Bu söylem, buna güzel bir örnektir. Küçük yaşlardan itibaren, bize bu öğretilmiştir çünkü… Bebeklik dönemlerinden itibaren küçük çocuk sehpaya takılıp düşse ve ağlamaya başlasa özellikle annesi, çocuk ağlamasın diye masayı döver. Ne yazık ki bizim yetiştirilişimizde, böyle örnekler çokça var. O yüzden de bu durum, hayata öğrenilmiş ve kanıksanmış bir şekilde yansıyor. Bu konuda da oldukça bocalıyoruz. Bu aslında öğrenilmiş, bizim için zararlı bir bakış açısı… Hiçbirimiz yaşamda bir kurban değiliz. Kurban rolünü kendimiz seçiyoruz ve oynuyoruz sadece…
Sunucu: Hemen ardındaki başlık: Korkulardan Sevgiye Yükseliş Kılavuzluğu… Değişik bir başlık… Bundan biraz bahseder misiniz?
F.K: Yaşamın içinde kendimize sorunlar oluşturduğumuz oluyor. Bu sınırları ve sorunların yaratılmasının en büyük kaynağı korkudur. İnsan bazen hayatta farklı adımlar atmak istiyor ama bu korkular kendisine izin vermiyor olabilir.
İnsanlara sorduğunuzda başta, birçok kişi ben pek bir şeyden korkmam diyecektir ancak biraz düşünmelerini istediğinizde, o kadar çok kendi içinde irili ufaklı korkular ortaya çıkacaktır. Yükseklik korkusu, topluluk önünde konuşma korkusu, belki bir hayvandan korkmak, deniz veya boğulma korkusu… Bu korkuların çoğu, bize adım atma esnasında ayak bağı oluyor bir şekilde… Bu korkuları yönetmeden ya da korkuların üstesinden gelmeden, kendimiz için olumlu bir şey yapamıyoruz.
Sevgi pozitif, korku ise negatif bir duygudur. Korkular ve negatif düşünceler varken, iyi şeyler düşünüp iyi şeyler yapabilme ihtimalimiz azalıyor. Bu yüzden negatif düşünceleri ve korkuları sevgiyle, pozitif düşüncelere dönüştürmemiz önemlidir.
Sunucu: Korkulardan yer kalmıyor.
FK: Evet yer kalmıyor. Bu yüzden korku kaynaklı negatif düşünceleri mümkün olduğunca olumlu bir şekilde dönüştürüp, pozitife doğru gitmeliyiz.
Sunucu: Kelimeleri Kullanma Kılavuzu bunu merak ediyorum. İnsanlar birbiriyle ortalama 100-150 kelime ile -bir anlamda, kıt bir kelime dağarcığı ile- iletişim kuruyor yani iletişim kuramıyor. Kelimeleri Kullanma Kılavuzu’nda ne anlattınız?
FK: Söylediklerinize katılıyorum, bir de şunu eklemek istiyorum. Bakıldığında, Türkiye’deki iletişimlerde genel olarak problem şu: Aslında dinlemeyi ya da iyi dinlemeyi pek bilmiyoruz. Karşımızdaki kişi konuşurken onu dinlemek yerine, genelde kendi söyleyeceklerimize odaklanıyoruz. İyi ya da dikkatle dinlemediğimiz için de söylenenleri yanlış anlayabiliyoruz.
İyi bir iletişimin formülü: Yargısız, önyargısız ve objektif bir şekilde karşımızdakini dikkatle dinlemektir. Bazen daha da önyargılı davranıp, karşımızdakini iyi tanıdığımız ya da onun ne diyeceğini bildiğimiz yanılgısına düşüp; o kişi daha bir şey söylemeden: “biliyorum bak bana şöyle diyecek…” diyoruz. O psikolojiyle düşünüp, bu şekilde bir hamle yapıldığında bir bakıyorsunuz ki anladığınız ve dinlediğinizde, karşınızdaki sizin önceden sandığınız şeyi söylemeyecekmiş.
Diğer bir önemli kısım da, bir şeyi nasıl söylediğimizdir. İyi bir üslup ve uygun sözcükler kullandığımızda bu etkili oluyor. Güzel ve doğru kelimeler seçtiğinizde gerçekten de ikna edemeyeceğiniz kişi azdır. Ne derler bilirsiniz: Ne söylediğiniz değil neyi nasıl söylediğiniz önemlidir.
Sunucu: Bilgi ve Bilgelik Kılavuzluğu, burada neyden ve kimlerden bahsediyorsunuz?
FK: Bilgi her zaman önemli olmuştur ama yaşadığımız çağda, bence daha da önemlidir. Günümüzde o kadar bilgi karmaşası var ki; bu bilgilerden neyi ayıklayıp, neyi okuyacağımıza ve ne düşüneceğimize karar vermiş değiliz.
Bilgi ile bilgelik iç içe geçmiş olsa da, aslında farklı kavramlardır. Bilgiyi, bilgece hayatımıza katabildiğimiz ölçüde pek bir problem kalmayacağını düşünüyorum. Bu bölümde, bilgi kavramına yakından bakış ile birlikte bilgelik hikayeleri var. Eskilerden: biraz Kızılderililerden biraz Antik çağdan ve Epiktetos’tan bahsettim. Bazı şeyler daha önceden de yaşamda yaşanmış ve söylenilmiş. Bilgelerin yaşam deneyimlerini ve söylediklerini kendimize feyz alarak hareket emek, bize yaşamı daha da kolaylaştıracaktır.
Sunucu: Ardından Egoyu Tanıma ve Yönetme Kılavuzu geliyor. Bence bu çok önemli çünkü egosantrik bir çağdayız.
F.K: İletişimdeki en büyük problemlerden birisi, yeri geldiğinde insanların kendilerinin değil de egolarının konuşması… “Ben haklıyım, sen haksızsın” düşüncesi… Ego yükseldikçe tabii ki empati, hoşgörü ve anlayış oranı da düşüyor. Empati oranı düştükçe, anlaşma imkanı azalıyor. Bunun için egoyu biraz tanımak gerekiyor. Ego da, en zor tanınacak şey… Çünkü egonun doğası gereği kendi varlığını sürdürebilmesi için kendini gizleme ve benliğin arkasına saklanma eğilimi var.
Gerçekten biz mi konuşuyoruz yoksa egomuz mu konuşuyor, öncelikle bunu ayırt etmek gerekiyor. Bu bölümde de Ego nedir ve benlikle ilişkisi, ikisini birbirinden nasıl ayırt edebiliriz? Ve egoyu nasıl yönetiriz bunları anlatıyorum. Egonun, sizin üzerinizde hakimiyet kurmaması için siz ona nasıl hakim olabilirsiniz bunun yollarını anlatıyorum.
Sunucu: Eski öğretilerin, nefsi terbiye etmek dediği şey… Sırada, yaşam yolunda yolculuk kılavuzu var. Sizce insan, yolunu kendi mi oluşturuyor? Hemen ardından değişim kılavuzu geliyor.
F.K: Yaşamdaki her şey, zamanla değişiyor. Zaman değiştikçe biz de değişiyoruz. Koşullar değiştikçe, çevre değişiyor. İnsanın bir şekilde, yaşamdaki bu değişimlere adapte olması gerekiyor. Çünkü eskiye takılıp kaldıkça ve değişimlere direndikçe, gerçekten kaliteli veya iyi bir yaşamdan söz edebilmek mümkün değil. Değişime direndikçe, kendimize sınırlar çiziyoruz ve kendimizi sınırlandırıyoruz.
Sunucu: Yazmak dışında, başka neler yapıyorsunuz Figen Hanım?
F.K: Yolculuk yapmayı seviyorum. Yaşamın, bir yol olduğunu düşünüyorum. Buna, kitapta da değindim. Dışarıya yaptığımız her yolculuk, aslında içe yapılan bir yolculuk oluyor. Derler ya: İnsan en iyi yolda ve yolculukta tanınırmış diye… Bence yine aynı şekilde insan, kendini de yolda ve yolculukta en iyi şekilde tanıyor. İnsan kendini, kendiyle baş başa kaldığı zaman ve koşullar değiştiği zaman tanıyor. Yolculuklarımı ve yaşadıklarımı yazdığım Seyyahça isimli bir de blog sayfam var.Mümkün oldukça gezmeye ve gezdiğim yerleri yazmaya çalışıyorum.
Sunucu: Çok teşekkür ederim Figen Hanım, yayınımıza katıldığınız için.
F.K: Ben çok teşekkür ederim, beni programınıza konuk ettiğiniz için…
TRT İstanbul Radyosu- Stüdyo 1, Gecenin İçinden Programı 2014
Program Çalışanları: Gülay Oktar, İsmail Hakkı Uzun ve Ömer Faruk Zora.
Figen Karaaslan Seyyahça © Ekim 2014
2 Yorum
Masum Robot
Idefix te sepetime ekledim:)
Figen Karaaslan
Teşekkür ederim 🙂